Destanlar…

Tam istediğim gibi olmasada destanlar olsun istedim. 🙂

SATUK BUĞRA HAN DESTANI

Destan Hakkında Bilgi:

Büyük Türk İmparatorluğunun temsilciliği 840 yılından itibaren devralmağa başlayan Karahanlıların 1212 (1240) yıllarına kadar devam eden hanedan nöbetleri esnasında en önemli ve muhakkak ki dünya tarihinin seyrini değiştiren büyük hadise Türklerin İslam dinini kabul etmiş olmasıdır. 940 yılı civarında Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han zamanında vuku bulan bu dünya çapındaki hadise, dünya üzerindeki büyük tesiri derecesinde Karahanlılar arasında da destani bir havaya bürünmüş ve Satuk Buğra Han etrafına gelişen bir destan meydana gelmiştir.

Türklerin İslam Dinini kabul edişleri ilahi bir ilhama bağlama çalışan Satuk Buğra Han Destanının çok kısa bir zamanda geliştiği, islamiyetten önceki Türk Destanlarından da aldığı ana motiflerle daha da zenginleşerek tespit edilen yazılı şekle geldiği söylenebilir.

Aynı zamanda bu gün bile Kaşgar yakınlarındaki, Artuç kasabasında bulunan mezarı bir ziyaretgah mahalli olan Satuk Buğra hayatını, destani bir hava içinde anlatan Satuk Buğra Han Destanı Tezkire-i Buğra Han adlı bir eserde kayıtlıdır. Bu eserin muhtelif el yazmaları vardır.

DESTAN:

Peygamberimiz Hazreti Muhammed, Miraç esnasında, diğer bütün peygamberleri de görür. Aralarından birini tanıyamaz ve Cebrail Aleyhisselama o zatın kim olduğunu sorar. Cebrail de:

-Bu zat Peygamber değildir, der. Bu zat, sizin ruhunuzu Ulu Tanrıya emanet ettiğiniz günden üç yıl sonra yer yüzüne inecek ve sizin dininizi Türkistan da yayacaktır.

Cebrail Aleyhisselamın bu cevabı üzerine hazreti Muhammed çok sevinmiş, Miraçtan sonra, gece gündüz bu mübarek ruh için dua etmeğe başlamıştı. Tabi bu arada, bu mübarek zattan sahabelerine de bahsetmiş ve sahabelerinin bu zatın ruhunu görmeği istemeleri üzerine Hazreti Muhammed de dua ederek Miraç esnasında gördüğü zatın ruhunun görünmesini arzulamıştı.

Hazreti Muhammed’ in duası üzerine birden karşılarında kırk silahlı atlı belirdi. Selam verip yaklaştılar. Bu atlılar, başlarında Satuk Buğra Han’ ın bulunduğu kırk arkadaşının ruhu idi.
Yıllar geçtikten sonra, Kaşgar Hükümdarının bir oğlu dünyaya geldi. Adını Buğra Han koydular. Buğra Han’ ın doğduğu gün büyük zelzeler oldu. Su kaynakları kurudu. Buğra Han’ ın büyüdüğü zaman müslüman olacağını falcılar anladılar. Bunun üzerine de onun öldürülmesini sağlık verdiler. Fakat annesi oğluna kol kanat gerdi; falcıların yalan söylediğini iddia etti. Şayet bir gün gelir falcıların dediği çıkar ve Buğra Han büyüdüğü zaman müslüman olursa, onun o gün öldürülmesini istedi. Böylece de oğlunun öldürülmesini önlemiş oldu.

Satuk Buğra Han, on iki yaşına gelince kırk arkadaşı ile birlikte ava çıktı. Bir tavşanı kovalamağa başladı. tavşanı kovalamağa o kadar dalmıştı ki arkadaşalarından ayrıldığını farketmedi.

Tavşanı bir müddet kovalayan Satuk Buğra Han, bir müddet sonra hayvanın şekil değiştirdiğini hayretle gördü. Gerçekten de kovaladığı tavşan bir ihtiyar adam kılığına girmişti. Satuk Buğra Han bu zatın Hızır Aleyhisselam olduğunu anladı ve onun verdiği dini nasihatları ve öğütleri can kulağı ile dinledi.

Bundan bir müddet sonra. zamanı gelince Satuk Buğra Han’ ın babası öldü. O zamanki Türk adetlerine göre annesi de, Satuk Buğra Han’ ın amcası ile evlendi. Fakat bir gece Buğra Han amcasını İslam dinine davet etti. Amcası kabul etmedi. Bunun üzerine yer yarıldı ve yarılan yere Buğra Han’ ın amcası gömülüp kayboldu. Amcasının bu şekilde ölmesi Satuk Buğra Han’ ın hükümdar olması demekti çünkü tahta geçecek başka bir kimsesi yoktu. Ve Satuk Buğra Han hükümdar oldu.

Hükümdar olur olmaz da Türk Ülesinde İslamiyeti yaymağa başladı. Bütün savaşları kazanıyordu. Savaşlarda ağzından çıkan ateşler bütün kafirleri yakıyordu. Kılıcını düşmana çevirince kılıcı kırk adım birden uzuyordu. Bu yüzden bu kılıcın korkusu dört bir yanı doldurmuş, düşmanlarını sindirmişti. Öyleki, Satuk Buğra Han doksan yaşına geldiği zaman ülkedeki bütün Türkler müslüman olmuştu. Amuderya kıyılarından güneyde Kış Kezek taraflarına ve kuzeyde Karakum’ a kadar yayılan olanlarda herkes islam dinine girmişti. Bu da yetmeyince Çin ile savaşıp İslamiyeti oraya kadar yaydı.
Ondan sonra Satuk Buğra Han ilahi bir emir aldı. Bu emre uyarak Kaşgara döndü ve orada öldü. Dört kızı vardı. Bunlardan ikincisinin adı Alanur idi. Alanur bir gün evinin önünde gördüğü bir arslandan korkarak bayıldı. Ayıldığı zaman bir çocuğu olduğunu anladı. Doğan çocuğa Ali adını verdiler Hazreti Ali gib Allah’ ın Arslanı olduğundan bu adı verdiler.
(Satuk Buğra Han destanının, Buğra Han’ ın kızı Alanur’ un gebe kalması, değişik bir, el yazmasına göre de: Cebrail’ in getirdiği bir ışığın Alanur’ un ağzına aksamı sonucudur. Bu bir damla ışıktan doğan Alanur’ un oğlu, Hazreti Ali gibi bir Allah’ ın Arslanı olduğundan, Seyyid Ali Arslan Han adını almıştır.

KAYNAK:Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu
Sayfa:133,134,135,136

ER MANAS DESTANI

Bölüm-1-

Bu muhteşem Türk Destanının tamamı 400.000 mısradır. Bir Kırgız destanıdır. Müslüman Kırgızlarla Putperest Kalmuklar arasındaki mücadeleri anlatır. Bununla beraber Manas Destanının dokuzuncu yüzyılda, Kırgızların yenisey Kıyılarında devlet kurmağa başladıkları sırada teşekkül ettiğini ileri süren ilim adamları da mevcuttur.

Manas’ ın, tarihi bir şahsiyet olduğuna dair izlere tesadüf edilmemiş ise de, Kırgız-Kalmuk mücadelerinde temayüz etmiş bir Kırgız yiğidinin, muhtemelen bir Kırgız Beğinin adı ve yiğitliği ile bu destana mevzu olduğu bir ihtimal sayılamaz.
Manas Destanı, Kırgızların bir bkıma ansiklopedisi gibidir. Manas Destanında Kırgızların bütün örf ve adetlerini, inanışlarını,dünya görüşlerini, diğer milletlerle olan ilişkilerinin, masallarını ve ahlak anlayışlarını bulmak mümkündür.
Manas Destanının bütününü söyleyenlere Manasçı, bir kısmını söyleyenlere ırcı denilir. Manasçılar, destanı anlatırken kendi zamanlarının, tesiri altında kaldıkları hadiselerini veya duygu ve düşüncelerini de ustaca katmışlardır.
Manas Destanına ilk defa, Kazak-Kırgız idarecisi olan Rus aslından franel tesadüf etmiştir. Daha sonra Çokan Velihanof 1856 yılında destanı dinlemiş fakat destanın en uzun parçasını rodloff tesbit ederek 1885′ te neşretmiştir.

Destanın en önemli bölümlerini Manas, Manas’ ın oğlu Semetey, Manas’ ın torunu Seytek, Colay ve Töştök’ ün hikayeleri teşkil etmektedir. Colay Er Töştük hikayeleri ile ilgili bölümlerin Colay adında bir Manas’ çıdan derlendiği zannedilmektedir.

Bölüm-2-

Destanın, bölümler halinde kısaltılmış hali:

1) Yeditör adını taşıyan yerde Böyün Han oturmaktadır. Böyün Hanın oğlu Kara Han ve onun oğlu da Cakıp Han (Yakup Han) adıyla abılır. Cakıp Han, Alma Ata Irmağının gözesinde, Sungur Yuvası denilen yerde yerleşmiştir; Cakıp Han’ ın hiç evladı yoktur. Bir gün Tanrı’ dan bir oğlan çocuk ister, onun da kahraman olmasını ister. Tanrının izni ile bir oğlu olur. Oğlu olduğu için de Tanrıya güzel bir kısrak kurban eder. dört Peygamber gelip çocuğa ad kor ve adına Manas der. Manas dile gelir ve babasına: “ben İslam yolunu açacağım, gavurların malını yağmalayacağım” deyince Cakıp Han, çok eski arkadaşı olan Baka’ ya haber gönderir ve yanına gelmesi için çağırır. Baka gelince de, Manas’ ın söylediklerini ona nakleder. Bu söz üzerine Baka: “Pek güzel söz” der: “Hemen anlatalım, Çin’ e akın edelim ve pekin yolunu bozalım!”

Dediği gibi yaptılar.

Cakıp Han’ ın oğlu genç Manas ise on yaşına gelince ok attı, on dört yaşına basınca da han evini basıp yıktı, ahn oldu. Kaşgar’ dan bütün Çinlileri sürüp Turfana tıktı, Tufandaki Çinlileri sürdü, Aksuya attı.

2) Kalmuk Han’ ın oğlu Almambet’ in Müslüman oluşu, Er Kökçe’ ye sığınışı, Er Kökçe’ den de ayrılıp Manas’ a gelişini anlatır:

Yerin yer suyun su olduğu çağda… altı atanın oğlu gavur, üç atanın oğlu müslüman idi. O zaman Kara Han’ ın oğlu Almambet doğdu, hemen büyüdü ve Müslüman oldu. Babasını müslüman olmadığı için öldürdü, kaçıp geldi müslüaman beylerinden Er Kökçe’ ye sığındı. Er Kökçe’ nin kırk yiğidi vardı. Bu kırk yiğit, Beylerinin bu Kalmuklu’ ya, Almambet’ e çok iltifatlar edip onu yanından ayırmadığını görünce kıskandılar, kıskanınca da Almambet hakkında dedikodular çıkarıp yaydılar. Bu yüzden Almambet şle Er Kökçe Bey’ in arası bozuldu. Almambet de kalkıp Manas’ ın Bey evine geldi.
Manas da Almambet’ i büyük iltifatlarla karşıladı. Manas Almambet’ i çok sevdi.

3) Manas ile Er Kökçe’ nin savaşmasını anlatır: Manas’ ın çerileri Er Kökçe’ nin ilini yağma ederler. Savaşta Er Kökçe yenilir. Ardından da Cakıp Han, oğlu Manas’ ı evlendirmek ister. Kız aramağa başlar. Temir Hanın kızı olan Kanıkey’ in, Manas’ a layık bir evdeş olduğunu sağlık verir. Temir Han da kızını Manas’ a vermek istmektedir. Ama Temir Hanın baş danışmanı bu evlenmeye engel olmağa çalışır. Bu yüzden düğün esnasında kavgalar olur, ucu savaşa ve yağmaya varır. Sonunda baş danışman Mendibay Manas’ ı zehirler Manas ölür. Manas’ ın ölümü ailesini yoksulluğa, sıkıntıya ve felakete düşürür. Atı, doğanı ve köpeği mezarının başında ağlarlar. Manas’ ın canını bağışlaması için Tanrıya yalvarıp yakanırlar. Manas’ ın kırk tane de yiğidi vardır ama hepside beğlerini unuturlar. Tanrı, Manas’ ın hayvanlarının sadakatı karşısında onların duasını kabul edip Manas dirilir. Eskisi gibi, eskisinden daha güçlü bir şekilde iline ve töresine hizmet eder.

4) Kökütey Han’ ın yas törenini anlatır: Kökütey Han hastalanır. Son nefesini vermeden önce vasiyetini yapar. Ardından da ölür. Kökütey Han ın ölümü üzerine komşu milletlerden de yas töreni için çağrılanlar olur: Herkes gelir. Büyük bir yuğ töreni yapılır. Törenin biteceğine yakın istirak edenler arasında bir kavga başlar ve sonu savaşa varır. Manas ve müslüman olmayan Calay Han arasında devam eden savaş uzayıp gider.

5) Göz Kaman’ ı anlatır:
Cakıp Han’ ın, küçükken Kalmuklara esir düşen ve Moğalistan’ a götürülüp orada büyütülen Göz Kaman adlı bir kardeşi vardır. Göz Kaman Moğalistan’ da, Kalmuklar arasında büyütülüp orada bir Kalmuk kızıyla evlendirilir; orada beş oğlu olur ve bir gün oğulları ile birlikte asıl yurduna döner. Kalmukça konuşmaktadır.

Manas, hem amcasını giç görmediği ve o güne kadar tanımadığı, hem de amcası Kalmukça konuştuğu için onu casus zanneder; yakalayıp zincire vurur. Bunları yaptıktan sonra da böyle bir amcası olup olmadığını anlamak için babasına haber gönderir. Colay Han haberi alınca sevinir ve kardeşini hoş tutması için oğluna emir verir. Fakat Manas’ ın annesi ve karısı da Göz Kaman’ dan hoşlanmışlar hele Kalmukça konuşmasını büsbütün yadırgamışlardır. Bu yüzden birlik olup hep beraber Cakıp Han’ ın emrini hiçe sayarlar. Yalnız Manas babasının buyruğunu dinleyip amcasına iyi davranır, hatta amcası ve oğulları için büyük bir şölen verir. Fakat göz Kaman’ ın oğulları bu şölende bir kavga çıkarıp Manas’ ı döverler.

Manas, Kalmuklara karşı sefere çıktığında amcasının oğulları Kalmukça bildiği için onlardan yararlanmak ister. Gökçegöz’ ü Kalmuklara caus olarak gönderir. Gökçegöz ise Kalmuklar tarafına geçer geçmez Manas’ a ihanet eder. Manas da bunun üzerine Almambet’ i gönderir. Almambet’ in yardımıyla Manas savaşı kazanır. Bir çok ganimetler alır. Dönerken yarı yolda Gökçegöz’ e rastlarlar ve Gökçegöz Manas’ ı kırk yiğidi ile birlikte zehirler. Kırk yiğid ölür. Manas’ ı, karısı Kanıkey tedavi etmek suretiyle kurtarır. Mekke’ den erenler gelir ve Kanıkey’ e yardım ederler.

Manas da iyi olur olmaz Mekke’ ye gider ve orada dua edip Tanrıya yalvararak kırk yiğidinin dirilmesini temin eder.

6)Semetey’in doğumunu anlatır.Manas artık ihtiyarlaşmıştır. Ak atı halsiz düşmüş zayıflamıştır.
Manas kırk yiğidini yanına çağırır. Ölümünden sonra doğacak olan oğluna iyi bakmaları için vasiyet eder. Ve Manas ölür. Manas için büyük bir yuğ töreni yapılır, yas tutulur.

Cakıp Han Kanıkey’ e haber göndererek Manas’ ından kırk yiğidinden biri olan Abeke’ ye veyahud da Köbeş’ e varıp evlenmesini buyurur. Kanıkey ise:

-Kızım olursa dediğini tutar evlenirim, gel gelelim oğlum olursa evlenmek şöyle dursun ne Abeke’ nin suratına ne de Köbeş’ in yüzüne bakarım, diye cevabını gönderir.

Kanıkey’ in bir oğlu olur. dediğini yapıp kimseyle evlenmez. Ötekiler Kanıkey’ in oğlunu öldürmek isterler. Bunu öğrenen Kanıkey oğlunu alıp babsı Temir Han’ ın ülkesine kaçar. Yolda türlü sıkıntılar çeker, başına gelmedik kalmaz. Sonunda Temir Han’ ın ülkesine varır, Bey evine ulaşır.

Temir Han kızına ve torununa kavuşunca pek çok şölenler verir. Torununa ad konulması için bütün il halkını toplar fakat çocuğa kimse bir ad bulup da koyamaz. Bunun üzerine orta yerde bir ak sakallı ihtiyar peyda olur, uzun uzun dualar eder ve Temir Han’ ın torununa Semetey adını verir. Semetey büyür. Baba yurduna dönmek ister. Yola çıkacağı sırada annesi

Kanıkey:
-Baka’ ya selam söyle, ne söylerse sözünü tut, dışına çıkma, diye tembih eder.

Semetey, baba ocağına döner. Cakıp Han hayattadır ve torunu Semetey’ in annesine yapılan eziyetlerin acısını çıkaracağını, öç alacağını zannederek korkar. Bunun için de Semetey’ i zehirlemeye karar verir. Kararını tatbik etmek isterken durumu öğrenen Semetey hem Çakıp Hanı, hem de Abeke ve Köbeş’ i öldürür.

7) Semetey’ in baba ocağına yerleştikten sonrasını anlatır:

Semetey, baba ocağına dönüp öz yurduna yerleştikten sonra, Kalmuklar üstüne akınlar yapmak için hazırlıklara başlar. Babasının, hayatta olan kırk yiğidini çağırıp toplar. Der ki:

-Akın yapmamız gerek; at sürüleri ve ganimet almamız gerek!
Bu sözden sonra sefere çıkar. Fakat kırk yiğit, kendi aralarında toplanıp konuşurlar:

-Bizden öncekiler yetmiş yaşına vardı; bizden sonrakiler altmışa ulaştı. Biz, bu Semetey’ in babasına hizmet ettik, şimdi de oğluna hizmet edeceğiz. İhtiyarladık artık. Semetey, bizi bu ihtiyar halimizde yüce dağ başlarından aşırmak diler, çağlayanlı sulardan geçirmek diler; bizi öldürmeğe kastetmiştir, dönelim! dediler.

Semetey’ in buyruğunu dinlemediler, geri döndüler, kaçtılar. Semetey, onca sözden sonra babasından kalma kırk yiğide söz geçiremeyince onları öldürür. Bu arada, Acubey ile Almambet’ in birer oğulları olmuştur. Semetey, bu çocukları kendisine kardeş edinir. Birinin adını Kançura ötekinin adını Külçura koyup öyle çağırır.

Kançura ile Külçura da büyürler. Büyüyünce Semetey’ e hizmet etmeğe başlarlar. Bir gün gelir. Semetey, Kançura ile Külçura’ ya, Akın Han’ ın kızı Ay Çürek’ i evlenmek üzere kaçırmak istediğini söyler ve onlardan bu iş için hizmet ister. Bunun için de Akın Han’ ın ülkesine sefere çıkılması gerektiğini anlatır. Dediklerini yaparlar ve Ay Çürek’ i kaçırırlar. Gel gelelim Ay Çürek’ in bir de nişanlısı vardır ki Kökçe oğlu Ümetey diye bilinmiştir. Bu Kökçe oğlu Ümetey, Ay Çürek’ in kaçırılışını kendisine yediremez ve o da karşılık olarak Semetey’ in sürülerini yağmalarlar. Bunun üzerine aralarında bir savaş başlar. Birbirlerini karşılıklı olarak yağmalayıp dururlar. Sonunda Semetey, Kökçe oğlu Ümetey’ e barış teklif eder. Savaştan yorulan Ümetey de bunu kabul eder.

Ümetey’ le yaptığı barıştan biraz rahatlayan Semetey, başka bir sefere çıkmak için hazırlandığı sırada bir dÜş görür.

Düşünü karısı Ay Çürek’ e anlatır. Ay Çürek de düşü yorumlayıp:

-Sen bu sefere çıkma, der çıkarsan başına bir felaket gelecek.
Fakat Semetey inatçıdır, hem de boş laflara kulak asacak cinsinden değildi. Karısının düşünü yorumlamasına karşılık:

-Düş dediğin şey saçmalıktır!.. diye karşılık verdi.
Böyle demedine rağmen, düşünün hayra yorulması için de babsının ruhuna en iyi kısraklardan birini kurban eder. Arkasından da, Er Kıyas’ ın ülkesine akın başlar.

Akının en kızışmış zamanında Almambet’ in oğlu Kançura, Semetey’ e ihanet eder ve onu yakalayıp Er Kıyas’ a götürür, teslim eder. Semetey’ e ihanet etmeyen Külçüra’ yı da köle olarak kullanırlar.

Bu sırada Ay Çiçek bir oğlan çocuk doğurmuştur. Ay Çüreğin bir oğlan çocuğu doğurduğunu duyan Er Kıyas çocuğu yaşatmak istemez. Öldürmeğe çalışır. oğlunu kurtarmak isteyen Ay Çürek Er Kıyası tehdit adip korkutur:

-Eğer sen benim oğlumu öldürtürsen ben de seni babam Akın’ a şikayet ederim, ülkeni alt üst ettirir öcümü alırım der.
Er Kıyas bu tehditten korktuğu için çocuğu öldürtmeyip kendine evlat edinerek yanında alıkoyar. Halkını toplayıp çocuğa ad koymak ister. Fakat kimse bir ad bulamaz. Aksakallı Aykoca derler bir ihtiyar vardır, sonunda o gelir ve Ay Çürek’ in oğluna Seytek adını verir.

Seytek de büyür, delikanlı olur, yiğit olur. Külçura’ yı koruyup kölelikten kurtarır. Er Kıyas öldürülür. Bunlardan sonra Seytek de baba yurduna, öz ocağına döner. Babasına ihanet eden Almambet’ in oğlu Kançura, Seytek’ in baba yurduna Bey olmuştur. üstelik Seytek’ in babaannesi Kanıkey’ e koyun güttürüp çobanlık yaptırmak suretiyle ona eziyetler etmiştir.
Bu hali gören Külçura, Kançura’ yı yakalar ve Kanıkey de onu öldürür. Baba yurduna yerleşen Semetey ise, Taşkent’ ten Talas’ a kadar yayılan geniş ülkeleri idaresi altına alıp oraların Hanı olur.

KAYNAK: Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlı
Sayfa:136-145

CENGİZ HAN DESTANI

-Destan Hakkında Bilgi-

On üçüncü yüz yıl ortalarına doğru teşekkül etmeğe başlamıştır. En eski Oğuz ve Uygur soyuna aid bir kısım destanımsı söylentilerin, daha sonra diğer Türk Boyları arasında anlatılıp genişlemesi ve bunlara yapılan ilaveler, bilinen Cengiz Han Destanının esasını teşkil etmektedir. Daha doğrusu Cengiz Han Destanı, aslı bu söylentiler olan ve sonradan Cengiz Han’ ın şahsiyeti ve adı etrafında toplanıp geliştirilen yakıştırma bir destan görünüşündedir.

Cengiz Han Destanını anlatan eserler, Cengizname adını taşır. Tıpkı Oğuz Han Destanını anlatan eserlere Oğuzname denildiği gibi. Moğol, Türk ve İslami motifleri işleyişleri bakımından Cengiz Han Destanı üç ayrı rivayet halindedir. Türk rivayetlerinin işlediği bütün motifler, daha önce de belirttiğimiz gibi eski Türk Destanlarının motiflerine benzer. İslami rivayetiyle Cengiz Han Destanı, bir İslam mücahidin destanı gibidir. Moğol rivayetinde ise Cengiz Han’ ı bir Moğol bahadırı olarak görürüz.

Destan:

Cengiz Han, baba tarafından Oğuz Han’ a dayanmaktadır; ana soyundan da Altın Han’ a varmaktadır. Altın HaN Akdeniz’ de, Malta’ da hüküm sürmektedir. Çok güzel bir kızı vardır. Altın Han, dillere destan olan bu çok güzel kızını, güneş yüzü görmeyen, hiç bir yanından iç tarafına hiç bir ışık sızdırmayan bie saraya kapatıp gözlerden ırak tutmaktadır. Günlerden bir gün, bütün dikkatlere rağmen gün ışığı Altın Han’ ın güzel kızını bulur. Kızın, bu gün ışığından bir çocuğu olacağını anlayan Altın Han utancını ve yüz karasını kimseye göstermemek için kızını, kırk cariye ile birlikte bir gemiye koyar denize salar.
Gemiye, denizde bir kahraman rastlar. Bu kahramanın adı Tumavi Mergendir. Altın Han’ ın kızını görür görmez beğenir, alır. Kızın bir oğlu olur. Adını Dobun Bayan koyarlar.

Altın Han’ ın kızının, tumavi Mergen’ den de çocukları olur. Bunları da, Bilgidey ve Büdenedey diye çağırırlar.
Dobun Bayan büyür, evlenecek çağa gelir; evlendirirler. Alanguva adında bir güzel kız alırlar. Dobun Bayan’ ın, Alanguva’ dan üç oğlu olur. Bundan sonra Dobun Bayan ölür.

Dobun Bayan’ ın ölümünden bir müddet sonra, Onun bir nur halinde yeniden dünyaya döndüğü anlaşılır. Bu nur halinde dönüşten sonra, yine Alanguvan’ ın kocası olmuştur ve Alanguva bir erkek çocuk daha doğurmuştur. Bu çocuğun adını Cengiz koyarlar.

Cengiz doğunca, ruhu nur halinde dünyaya dönmüş olan dobun Bayan, kurt halinde dünyayı bir daha terkeder.
Fakat, en çok kardeşleri, Cengiz’ in hem nurdan doğmuş olduğuna hem de kendi kardeşleri olduğuna bir türlü inanmak istemezler. Kardeşlerine türlü eziyetler ederler. Fakat halk ötekilerden çok Cengiz’ i sevmektedir.
Bir gün Cengiz kardeşlerinden kurtulmak için kaçar, dağda yaşamağa başlar. Türk boyları, aralarında temsilciler seçerek cengiz’ e gönderirler ve yaşamakta olduğu dağda Cengiz’ i bulup kendilerine Han seçerler.

Cengiz Han, bütün ömrünü yurduna ve milletine verir; çalışıp didinir, dünyanın en büyük ve en sağlam devletlerinden birini kurar. Sonunda bu devleti çocukları arasında taksim ederek ölür.

Cengiz Han Destanının İslami rivayeti:

Bu rivayete göre Cengiz’ in bir adı da Timuçin’ dir. Doğacağını çok önceden kahinler haber vermişlerdir. Doğduğu zaman da , babası, Tatar Hanlarından Timuçin’ i mağlup etmiştir. Bu yüzden doğan oğlunun adını Çimuçin (Timuçin) koyar.
Tıpkı Davut Peygamber gibi Timuçin de on yedi yaşına kadar çobanlık yapıp, dağda bayırda sürüsünü otlatır. Babası ölünce de, halk, Timuçin’ in kendilerine Han olmasını isterler. Zaten Timuçin’ in Han olarak seçilmesini Tanrı da buyurmuştur.
Eyliyalardan Abız gelerek Timuçin’ e Cengiz adını vermiş ve bütün dünyayı fethedip efendisi olacağını muştulamıştır. Bu sırada bir kuş ötmeğe başlamış ve öterken: “Cengiz!.. Cengiz!..” diye haykırmıştır.
Bunun üzerine Hanlığı kabul eden Cengiz evliyanın dediklerini doğrulamıştır.

KAYNAK:Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu
Sayfa:149,150,151,152

OĞUZ KAĞAN DESTANI (İslami)

Bölüm-1-

Türklerin İslam Dinini kabul etmelerinden sonra, Oğuz Kağan Destanı yeni baştan ve tamamen İslami akideler ve motifler üzerine işlenmiştir. Gerek öz gerekse muhteva bakımından, her iki rivayet arasında büyük farklar bulunmamaktadır. İslami akidelere göre yeniden düzenlenen bu ikinci destan, birincisinden sonra geçen zamanın bir kısım hadiselerini de işlediği ve Oğuz’ un doğumundan öncesine bir başlangıç tesbid ettiği için ilgi çekici bir hüviyete bürünmüştür. Bu rivayetde, yeni bir dine ve bu dinin kültürünün tesirine giren bir milletin, daha önceki yaşayış tarzından, duyuş ve düşünüş sisteminden ayrılmamasını, büsbütün kopmak istememesi veya kopamaması açıkça belli olmakta ve o günlerini yeni düşünüş sisteMine göre ayarlamak isteyişi görülmektedir. Nitekim, bu rivayetde milletin, kendini Türk adıyla Hazreti Nuh’ un oğullarından Yafes’ e bağlayışı, İslami düşüncenin peygamberler mankıbesinde kendisine bir yer bulma çabasıdır.
Oğuz Kağan Destanının İslami rivayeti on üçüncü yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Bu yüzyıl tarihçilerinden Moğol Tarihçisi reşiddeddin Cami üt-Teva-rih adlı eserinden Fars diliyle; Ebul Gazi Bahadır Han ise, Şecer-i Terakime adlı eserinden Türkçe olarak destanı kaydetmiştir.

KÖROĞLU DESTANI

Türk Destanları içinde en geç teşekkül eden, diğerlerine göre çok yeni bir destanıdır. Türklerin, bu günkü büyük ve son yurdumuzun olan ve bunun içinde de her Türk için çok büyük bir değer taşıması, üzerinde hayatından fazla titremesi lazım gelen Anadolumuzda yerleşmesinden sonra meydana gelmiş olması Köroğlu Destanının bugüne kadar aynı tesir ve kuvvete yaşamasına sebep olmuştur. Hala Anadolu ve Rumeli Türkü, Köroğlu Destanını bilir ve anlatıldığı zaman heyecanlanır.
Bununla beraber Köroğlu Destanının da kaynağı, bütün öteki destanlarımızda olduğu gibi, önceki sahifelerde anlattığımız asıl büyük Türk destanlarıdır. Motifler hayaller, muhit ve adetler bütünüyle bu destanlarımızdan alınmış ve onların üzerine kurularak geliştirilmiştir.

Bugüne kadar duyulan Köroğlu Destanı rivayetleri, Azerbaycandan Rumeline kadar uzanan geniş sahada yirmi dört çeşitleme halindedir. Bunlar, birbirinden farklı gibi görünse de aslından tek bir çekirdeğin etrafında gelişen parçalar gibidir. Nitekim, hala halk arasında söylenen Köroğlu şiirleri de ya birer vakıa anlatmakta, ya bir güzelleme ile destandaki olayların çevre olarak mekanını tesbit etmekte; ya bir koçaklama ile destan kahramanlarından birini çizmekte veya birinin macerasını vermekte; yahut da türkü ile olayları birbirine bağlamaktadır.

Bunlardan da anlaşılacağı üzere Köroğlu Destanımız bütün güzelliğine ve tam gibi görünmesine rağmen, destan olarak tekamül devresini tamamlamamıştır. Çekirdeği vardır ve tabii gelişmesini göstermiştir; muhtelif zamanlarda ve muhtelif ozanların eliyle ve diliyle ayrımları yapılıp eklemeleri eklenmiş ve bunlar bir halk süzgecinden geçerek halkın o güzel muhayyilesinden de olacağını alıp şekillenmiştir. Fakat, yazılı tesbid şekli, tamamı üzerinden ve nazım halinde bir tek ozanın işlemesine mazhar olmamıştır. Bu kısım da yapıldıktan sonra elimizde tam ve mükemmel bir Köroğlu Destanı var diyebileceğiz. Bugün hala değişik rivayetlerde anlatılan destanın, anahatlarıyla hülalası şu şekildedir:

Köroğlu’ nun babasının adı Yusuf” tur. Bir Beyin yanında çalışmaktadır ve bilhassa atlardan çok iyi anlamaktadır. Yusuf’ un

Ali adında, yiğit delikanlı bir oğlu vardır.
Günlerden bir gün Bey, Yusuf’ a, kendisi için çok güzel bir at seçip getirmesini ister. Yusuf da, çok gösterişsiz, uyuzumsu bir tayı beğenir, alır gelir.

Fakat Bey çok kibirli, gösterişi seven, burnundan kıl aldırmayan ve çok zalim bir Beydir. Böyle bir atı kendisine seçip getirdiği için Yusuf’ a fena halde öfkelenir.

Halbuki Yusuf’ un getirdiği tay öyle bilinen taylardan değildir. Sulardan çıkan bir aygırın dölünden gelme bir kır taydır. Kanatlanıp uçma yeteneği vardır. Bakılır, terbiye edilirse eşi menendi bulunmayacak cinstendir. Ama Bey, bunların hiçbirini anlamaz ve zalimliği üstün gelip Yusuf’ un gözlerine mil çekilip kör edilmesi buyruğunu verir. Buyruğu da, kendisi gibi zalim olan adamları düşünmeden yerine getirirler.

İki gözü kör edilen Yusuf köyüne döner, O uyuzumsu tayı, hiç ışık görmeyen bir yerde besleyip terbiye eder ve eşi menendi bulunmayan bir kır at haline getirir. Oğlu Ali de o zamana kadar daha yetişip daha yiğit daha gürbüz bir delikanlı haline gelmiştir. Baba-oğul bir arada karar verip Beyden öç almağa yemin ederler. Bunun üzerine, kır atla birlikte Bingöl Dağlarına varıp hayat suyunu ararlar; bulurlar ve içerler. Sudan ancak Ali ve kır at içmiştir. Yusuf içememiştir.
Bundan sonra dönüp, Beyin konağına yakın bir dağı yurd edinirler. (En meşhur rivayetlerde bu dağ Çamlıbel’ dir) Yusuf, oğlu Ali’ ye, burada yerleşmesini sağlık verir.

Babasının bu öğüdünü tutan Ali (Köroğlu) orayı yurd edinerek gelip geçenden baç almağa, haksızlıkların üstüne üstüne varmağa başlar. Bir müddet sonra babası Yusuf ölür. Köroğlu, yine babasının öğüdüne uyarak kendisine çok sadık kırk yiğit toplar etrafına. Akıllı, bilgin, görgülü ve bir sohbet adamı olduğunu duyup işittiğini İstanbul’ dan, Kasap başının oğlu yakışıklı Han Ayvaz’ ı da kaçırıp kırk yiğidinin arasına katar:

Artık Çamlıbel, Çamlıbel’ deki Köroğlu’ nun dünyası tamam olmuştur. Köroğlu’ nun çevresinde insanlar toplanmağa başlar; Köroğlu’ nun çevresinde halk küme küme ve sevgi doludur. Babasının öcünü Beyden almak için Köroğlu türlü oyunlar hazırlar, yiğitlil gösterir; Köroğlu nasıl halkın adamı, iyi ve namuslu insanların sevgilisi haline gelmişse Zalim Beyin de, baş düşmanı baş korkusu haline gelir. Bütün Zalim Beyler Köroğlu’ ndan korkmaktadır.

Babasının öcünü almak için Beyin üstüne üstüne vardığı akınlardan birinde Köroğlu, Beyin güzel Bacısı Döne’ yi görür. Gördüğü gibi de vurulur Köroğlu, Döne’ ye aşık olur. Çamlıbel Köroğlu için aşkının alev alev yandığı bir yer haline gelir…

Ve birgün bu aşka dayanamaz köroğlu, atına atladığı gibi varır. Döne’ yi Bey Konağından kaçırır, evlenir. Bu evlilikten oğlu Hasan doğar.

Akınlar akınları kovalar; Köroğlu çok zalimlerin hakkından gelir. Akınlarının birinde tutsak olur Köroğlu. Yiğitlerinden Güdemen, Köroğlu’ nu kaçırmak için görevlendirilir. Güdemen varıp köroğlu’ nu bulur.

Köroğlu tutsaklıktan kurtulur; kaçar. Kır atına atlar ve kır at surların üstünden kanatlanıp uçarak geçer ve Köroğlu’ nu kurtarır. Bunun üzerine aşka gelen Köroğlu kır atı öğmeğe başlar.

Çamlıbel’ e hasret kalmış, Döne’ sine hasret kalmış; yiğitlerine hasret kalmıştır. Uzaktan Çamlıbel’ i görünce dayanamaz söyler:

Köroğlu tepelerden bakarım,
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim,
Bunca yıldır hasretini çekerim,
Arkam sensin, kalem sensin dağlar hey.

Yiğitlerine, Çamlıbel’ ine, Döne’ sine kavuşturduğu için de atını bir güzelleme ile bir kere daha över:

Haykırır köpüğü başından atar,
Başını başımdan yukarı tutar,
Kaçarsa kurtulur kovarsa tutar,
Alma gözlü kız perçemli Kır atım.

Bundan sonra Çamlıbel’ e daha iyice yerleşen Köroğlu’ nun namı bütün yurdu, dört bir yandan tutar. Mertliği, mertçe kavgaları, düskünlerin elinden tutuşu, düşkünü zalime karşı koruyuşu, hakkı ve adaleti sevişi Köroğlu’ nu dillere destan eder. Her zaman haksızlığın karşısındadır ama adaletli Devlet gücüne karşı boynunun kıldan ince olduğunu da bilir. Din ve devlet uğrunadır yaptıkları biraz da. Urus üstüne, Acem üstüne de savaşlara katılır; bu savaşlarda yiğitlerine Mevla, şehitlik, kafire karşı üstünlük uğruna saf bağlatır.

Fakat nihayet Köroğlu da bir insandır. Gerçi bildiğimiz insanlardan çok ayrı, insan üstü nice güce sahiptir ama yine de insanoğlu’ dur. Sonunda kendi de, yiğitleri de; atı da yorulur. Koroğlu artık ihtiyarlamıştır.

Çürüdü gönlüm çürüdü,
İçerde yürek eridi,
Beylerin kolu yoruldu,
Kılıç döndürü döndürü.

Üstelik devir de değişmeğe başlamıştır. “Delikli demir” dediği tüfenk icad olmuş, artık yiğitlik başka türlü anlaşılmağa başlamıştır. Göğüs göğüse, erkekçe, düşmanı yüzünden ve gözünden göre göre döğüşmenin yerini bir yerlere saklanıp arkadan ve uzaktan vurmalar almıştır. Köroğlu’ na göre kahpeliktir bu ve kahpelik almış yürümüştür, alıp yürümektir. Dünya sevilmez bir dünya olmuştur artık. Dünyayı terketmek vakti gelmiştir. Köroğlu’ da öyle yapar, dünyayı terkedip, alacağını almış vereceğini vermiş bir insanoğlunun huzuru içinde Kırklara karışıp gider…

KAYNAK:Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu
Sayfa:152-163

Destanlar…” üzerine 2 yorum

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.